Makaleler

Türk Medeni Kanunu Kapsamında Özel Boşanma Sebepleri

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri 161 ile 166. maddeler aralığında düzenlenmiştir. Medeni Kanun’un 161 ile 165. maddeleri aralığında düzenlenen; zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığı özel boşanma sebeplerini oluşturmakta olup, sınırlı sayıdadırlar. Bununla birlikte; evlilik birliğinin sarsılması (TMK madde 166/1-2), eşlerin anlaşması (TMK madde 166/3) ve fiili ayrılık (TMK madde 166/4) ise genel boşanma nedenlerini oluşturmaktadır.

Makalemizde Medeni Kanun’un 161 ile 165. maddeleri aralığında düzenlenen özel boşanma sebepleri, ilgili mevzuat ve Yargıtay içtihatları kapsamında açıklanacaktır.

Özel Boşanma Sebepleri:

Medeni Kanun’da sınırlı sayıda sayılan özel boşanma sebeplerine dayanan boşanma davaları 5 maddede toplanmaktadır.

1-) Zina

 Türk Medeni Kanunu’nun 161. Maddesinde düzenlenmiştir.

Madde 161: Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.

 Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

 Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”

Kanun hükmünde de haiz olduğu üzere; zina sebebine dayalı olarak açılan boşanma davasında dava hakkı, boşanma sebebinin öğrenilmesinden itibaren altı ay ve her halde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle düşer. Söz konusu boşanma davalarında diğer eş, zina yapan eşten tazminat hukukunun genel esaslarına göre manevi tazminat talep edebilir.

Zina durumunda; yukarıdaki kanun maddesi hükmüne göre zina sebebine dayalı olarak dava açılabileceği gibi, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davası da açılabilir. Hatta aynı davada zina ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebeplerinin ikisine birlikte dayanılarak da dava açılabilir. Ancak; boşanma davası yalnızca zina sebebine dayanılarak açıldıysa, mahkemece sadece zina sebebinin gerçekleşip gerçekleşmediğine göre karar verilebilecek, evlilik birliğinin temelinden sarsılması olgusu incelenmeyecektir. Aynı şekilde eğer dava evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal sebebine dayalı olarak açıldıysa, mahkemece zina sebebine dayalı olarak boşanmaya karar verilemeyecektir. [1] Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup, talepten fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Ancak Yargıtay içtihatlarında usulünce yapılmış bir ıslah ile boşanma sebebinin değiştirilebileceği belirtilmektedir.

2-) Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış

Türk Medeni Kanunu’nun 162. Maddesinde düzenlenmiştir.

“Madde 162 – Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.

 Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

 Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”

Medeni kanunda boşanma sebebi olarak sayılan “hayata kast” kavramı, ceza kanununa göre daha geniş yorumlanmalıdır. Ceza davalarında değerlendirilen; kullanılan silahın öldürmeye elverişli olup olmaması, eylemin tamamlaması ya da teşebbüs aşamasında kalması, kendiliğinden eyleme son verilmesi gibi olgular boşanma davalarında incelenmeyecektir. Boşanma davalarında hayata kast, öldürme niyetini gösteren fiillerin varlığı bakımından incelenmelidir.

Pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış ise somut olaya göre hakim tarafından değerlendirilmektedir. Genel olarak “pek kötü muamele”; eşin sağlığını, vücut bütünlüğünü bozucu fiillerdir. “Onur kırıcı davranış” ise; eşi küçük düşürmek amacıyla yapılan hakaret gibi eylemlerdir. [2]

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin bir kararında eşine sürekli fiziksel şiddet uygulayan kişinin eylemlerinin pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış olduğu içtihat edilmiştir.[3]

Özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan davada genel boşanma sebebiyle (TMK m.166/2) boşanma kararı verilemez. Davacı tarafça yalnızca hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış sebebine (TMK m. 162) dayalı olarak boşanmaya karar verilmesi talep edilmiş ise, başka sebeplere dayalı olarak boşanma kararı verilemez. [4]

Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış sebebi ile dava hakkı; eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle düşer.

3-) Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme

 Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesinde düzenlenmiştir.

“Madde 163 – Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.”

Kanun maddesinde belirtildiği gibi; boşanma sebebi oluşturacak suçun küçük düşürücü bir suç olması gerekmektedir. Ayrıca söz konusu boşanma sebebine dayalı açılacak olan davalarda herhangi bir hak düşürücü süre de öngörülmemiştir. Mahkeme; işlenen suçun niteliğine göre diğer eşin onunla birlikte yaşaması kendinden beklenemeyeceği hususunu değerlendirecek ve boşanma sebebinin gerçekleşip gerçekleşmediği hakkında karar verecektir. Bu hususta Yargıtay 2. Hukuk Dairesi bir kararında; cinsel taciz suçunun niteliği gereği davacının onunla birlikte yaşaması kendisinden beklenemeyeceğinin açık ve tartışmasız olduğunu, boşanma sebebinin gerçekleştiğini içtihat etmiştir.[5]

Bununla birlikte Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin kararlarında; eşlerden birinin uzun süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olması ve hatta hükmen tutuklu olması sebebiyle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ve boşanma sebebinin gerçekleştiği içtihat edilmiştir.[6]

Medeni Kanun’da bir diğer neden olarak kanun haysiyetsiz hayat sürme yer almaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi; eşlerden birinin sahte kimlik kullanarak bir müddet üçüncü kişilerle evlilik dışı birlikte yaşaması suretiyle haysiyetsiz yaşam sürmenin koşullarının gerçekleştiğini ve onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemeyecek hale geldiğinin sabit olduğunu içtihat etmiştir.[7]

4-) Terk

 Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesinde düzenlenmiştir.

“Madde 164 – Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hakim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.

Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hakim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilan yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”

Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesi, eşlerden birinin evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde, ayrılık en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ise, istem üzerine hakim tarafından yapılan ihtarın da sonuçsuz kalması halinde terk edilen eşin, boşanma davası açabileceğini hükme bağlamıştır.[8] Burada ortak hayata son veren eşin (ortak konutu terke zorlayan ya da konuta almayan eş de bu kapsama dahildir) gerçek iradesi, evlilik birliğinin mükellefiyetlerinden kaçma amacının bulunup bulunmadığı ya da tüm bu hususlarda haklı nedeni olup olmadığı tespit edilmelidir. Nitekim Yargıtay Kararlarında terke dayalı davanın reddedilebilmesi için terkte haklılığın değil, eve dönmemekte haklılığın kanıtlanması gerekmektedir.[9]

Terk edilen eş; terk olayının üzerinden en az dört ayın geçmesiyle hakime veya notere başvurarak terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi ihtarınında bulunulmasını talep eder. Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesi gereğince çekilen ihtarın hukuki sonuç doğurması için samimi bir arzunun ürünü olması gerekir.[10] Yine terk sebebine dayalı açılacak boşanma davalarında ihtarnamenin usulüne uygun olarak gönderilmesi dava şartı olup, hakim tarafından usulüne uygun olarak ihtarname gönderilip gönderilmediğini ile ihtarnamenin kanuni unsurları taşıyıp taşımadığı re’sen dikkate alınmalıdır.[11]

Terk sebebine dayalı olarak açılan boşanma davalarında herhangi bir hak düşürücü süre söz konusu değildir.

5-) Akıl Hastalığı

 Türk Medeni Kanunu’nun 165. Maddesinde düzenlenmiştir.

“Madde 165 – Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.”

Akıl hastalığı sebebiyle boşanmaya karar verilebilmesi için, akıl hastalığının ortak hayatı diğer eş için çekilmez hale getirmesi ve hastalığın geçmesine olanak bulunmadığının resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmesi şarttır. Akıl hastalığı sebebine dayalı boşanma davasının açılması durumunda Mahkemece, tam teşekküllü devlet hastanesi veya üniversite hastanesinden Türk Medeni Kanunu’nun 165. maddesi gereğince, davalının akıl hastası olup olmadığı, mevcut bir hastalık varsa bu hastalığın diğer eş yönünden çekilmezlik unsuru taşıyıp taşımadığı ve hastalığın geçmesine olanak bulunup bulunmadığı konusunda sağlık kurulundan rapor alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.[12]

Akıl hastalığı sebebiyle açılacak boşanma davalarında herhangi bir hak düşürücü süre bulunmamaktadır.

Akıl hastalığı sebebi söz konusu ise; Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesine dayalı “evlilik birliğinin sarsılması” hukuki sebebine dayanılarak dava açılamayacağı gibi, söz konusu kanun hükmüne dayalı olarak boşanmaya karar verilemez. Zira akıl hastalığı durumunda kişinin hareketleri iradi olmadığından, kişiye kusur yüklenemez.[13]

 

________________________

[1] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2018/6226 Esas, 2019/2588 Karar sayılı ve 12.03.2019 Tarihli Kararı: “Taraflar arasında görülen karşılıklı boşanma davalarının yapılan muhakemesi sonucunda mahkemece davalı karşı davacı erkeğin boşanma davası ile davacı-karşı davalı kadının zina (TMK m. 161) hukuki sebebine dayalı boşanma talebinin ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine, davacı-karşı davalı kadının boşanma talebinin Türk Medeni Kanunu’nun 166/1 maddesi uyarınca kabulüyle tarafların boşanmalarına karar verilmiştir.

Davacı-karşı davalı kadının boşanma davası münhasıran Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde düzenlenen zina ve aynı kanunun 162. maddesinde düzenlenen pek kötü davranış sebebine dayalı olup, Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin sarsılmasına dayalı bir davası yoktur.

Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır. Hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükmün gösterilmesi gerekir. Talepten fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK m. 26).

Gerçekleşen bu durum karşısında, mahkemece davacı-karşı davalı kadının Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesine dayalı bir boşanma davası olmadığı halde, davacı-karşı davalı kadının davasının TMK 166/1. maddesi uyarınca kabulüyle tarafların boşanmalarına karar verilmesi usule ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

b)Davacı-karşı davalı kadının boşanma davası münhasıran Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinde düzenlenen zina ve 162. maddesinde düzenlenen pek kötü davranış sebebine dayalıdır. Hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır. Hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükmün gösterilmesi gerekir.

Davacı-karşı davalı kadının Türk Medeni Kanunu’nun 162. maddesinde düzenlenen pek kötü ve onur kırıcı davranış hukuki sebebine dayalı boşanma talebi yönünden bir karar verilmemesi usule ve kanuna aykırı olduğundan bozulması gerekmiştir.”

[2] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 2018/196 Esas, 2019/929 Karar sayılı ve 12.02.2019 Tarihli Kararı: “Tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerden; mahkemece davacı-karşı davalı erkeğe yüklenen kusurlu davranışlar yanında, davalı-karşı davacı kadının da birden fazla kez başkaları yanında ve ayrıca mesaj atmak suretiyle, eşine sen erkek misin, sen aynaya bakmıyor musun, kendini görmüyor musun, kuş beyinli, salak ve gerizekalı tarzı hakaretlerde bulunduğu ancak boşanmaya sebebiyet veren olaylarda yine de davacı-karşı davalı erkeğin davalı-karşı davacı kadına nazaran daha fazla kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında, dosya kapsamına yansıyan hakaret ve aşağılamaların sıklığı ile içerikleri ve ağırlığı dikkate alındığında davalı-karşı davacı kadının, davacı-karşı davalı erkeğe onur kırıcı davranışta bulunduğu görülmekle, davacı-karşı davalı erkeğin de boşanma davasının (TMK m. 162) kabulü zorunlu hale gelmiştir.”

[3] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 2016/21125 Esas, 2017/7988 Karar sayılı ve 22.06.2017 Tarihli Kararı: “Yapılan ve toplanan delillerden, davalı erkeğin eşine sürekli fiziksel şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Davalının eşine yönelik bu eylemleri pek kötü muamele ve onur kırıcı davranış oluşturur. Bu bakımdan, mahkemenin ret gerekçesi yasal değildir. Yasanın 162. maddesinde yer alan boşanma sebebinin oluştuğu dikkate alınarak davacı kadının davasının kabulü gerekirken, reddi doğru bulunmamıştır.”

[4]  Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2017/6182 Esas, 2017/14100 Karar sayılı ve 06.12.2017 Tarihli Kararı:Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK m.26/1). Davacı kadın dava dilekçesinde hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış sebebine (TMK m. 162) dayalı olarak boşanmaya karar verilmesini talep etmiş, mahkemece evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/2) hukuksal sebebine dayalı olarak boşanma kararı verilmiştir. Özel boşanma sebebine dayalı olarak açılan davada genel boşanma sebebiyle (TMK m.166/2) boşanma kararı verilemez. O halde mahkemece, davacı kadının boşanma davasında, delillerin özel boşanma (hayata kast, pek kötü muamele veya onur kırıcı davranış) sebebi yönünden değerlendirilerek ve bu hukuki sebebe dayalı olarak karar verilmesi gerekirken, evlilik birliğinin sarsılması (TMK m. 166/2) sebebi ile tarafların boşanmalarına karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.”

[5] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin, 2014/20560 E., 2015/4947 K. Sayılı ve 19.03.2015 Tarihli Kararı: “Davalının, on iki yaşında bir kız çocuğuna cinsel tacizde bulunduğu, suçu sabit görülerek bundan dolayı ceza aldığı yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Mahkemece, “davalının bu suçu bir kere işlemiş olmasının tek başına boşanmaya neden olmayacağı vicdani kanaatine varıldığı, bu durumun evliliği diğer eş bakımından çekilmez hale getirdiğinin ispatlanması gerektiği, bu yolda delil getirilmediği” gerekçesiyle dava reddedilmiştir

Dava Türk Medeni Kanununun 163. maddesinde yer alan “küçük düşürücü suç işleme” sebebine dayanılarak açılmıştır, işlenen suçun niteliğine göre davacının dava açması karşısında onunla birlikte yaşaması kendisinden beklenemeyeceği açık ve tartışmasızdır. Boşanma sebebi gerçekleşmiştir. Davanın kabulü gerekirken, isteğin reddi doğru görülmemiştir.”

[6] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/21999 E., 2017/2786 K. Sayılı ve 16.03.2017 Tarihli Kararı:davalının kasten öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama suçlarından dolayı uzun süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olduğu, bunun sonucu olarak evlilik birliğine ilişkin görevlerini yerine getiremeyeceği anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacı kadın dava açmakta haklı olup, evlilik birliği sarsılmıştır. Bu durumda, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin, 2017/81 E., 2017/1867 K. Sayılı ve 22.02.2017 Tarihli Kararı: “Davalının kasten öldürme suçundan dolayı uzun süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olduğu, bunun sonucu olarak evlilik birliğine ilişkin görevlerini yerine getiremeyeceği anlaşılmaktadır…Bu durumda davacı kadın dava açmakta haklı olup, evlilik birliği temelinden sarsılmıştır.”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2007/5368 E., 2008/2887 K. Sayılı ve 06.03.2008 Tarihli Kararı: “Tarafların 8.8.2005 tarihinde evlendikleri, davalının 3.8.2005 tarihinde işlediği iddia edilen yüz kızartıcı suçtan dolayı evlenmelerinden 14 gün sonra tutuklandığı ve halen bu suçtan hükmen tutuklu olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK. md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.”

[7] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 2009/16450 Esas, 2009/19112 Karar sayılı ve 09.11.2009 Tarihli Kararı: “Dava Türk Medeni Kanunu’nun 163. maddesine dayalı haysiyetsiz yaşam sürme ve suç işleme nedeniyle boşanmaya ilişkin olarak açılmıştır. Davalının … Ceza Mahkemesinin 14.11.2007 tarihinde kesinleşen ilamıyla resmi belgede sahtecilik suçundan mahkum olduğu anlaşılmaktadır. Ceza dava dosyasının incelemesinde; Davalının … kimliğini kullandığı, … ve …’la bir müddet evlilik dışı birlikte yaşadığı, bu nedenle haysiyetsiz yaşam sürmenin koşullarının gerçekleştiği ve onunla birlikte yaşaması davacıdan beklenemeyecek hale geldiği sabit olduğu halde, yazılı gerekçeyle davanın reddi doğru görülmemiştir.”

[8] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin, 2017/6538 Esas, 2019/3363 Karar sayılı, 25.03.2019 Tarihli Kararı

[9] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin, 2017/6538 Esas, 2019/3363 Karar sayılı, 25.03.2019 Tarihli Kararı,

Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 2013/21288 Esas, 2014/4048 Karar sayılı, 27.02.2014 Tarihli Kararı: “Terk sebebine dayanan boşanma davasının reddedilebilmesi için terk etme konusunda haklı olmak yetmez, usulüne uygun ihtar tebliğine rağmen ihtar edilen eşin haklı bir sebeple aile birliğine dönmediğinin gerçekleşmesi gerekir. Davacı-davalı (kadın) ihtara rağmen dönmemekte haklı olduğunu ispatlayamamıştır. Kocanın ihtar isteğinin samimi olmadığını gösteren bir delil de bulunmamaktadır. Kadının ihtar tebliği üzerine Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesine dayanarak boşanma davası açmış olması, ihtar süresi içinde dava açmasını haklı kılan başka sebep ve olgular bulunmadıkça, dürüstlük kuralına (TMK md. 2) aykırı olup, bu davanın açılmış olması, onu ayrı yaşamakta haklı kılmaz. O halde, Türk Medeni Kanunu’nun 164. maddesinde yer alan boşanma sebebinin gerçekleştiği gözetilerek kocanın boşanma davasının kabulü, kadının boşanma davasının ise reddi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”

[10] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 2014/26171 Esas, 2014/26450 Karar sayılı, 23.12.2014 Tarihli Kararı:Türk Medeni Kanununun 164. maddesi gereğince çekilen ihtarın hukuki sonuç doğurması için samimi bir arzunun ürünü olması gerekir… bu durumda kadın tarafından açılan bağımsız nafaka davası tarihinden başlayarak dört ay geçmeden 29.03.2012 tarihinde çekilen ihtarın hukuki sonuç doğurmayacağının anlaşılmasına göre, davacı-karşı davalı (koca)’ın terk hukuki sebebine dayanan davasının reddi gerekirken, kabulü usul ve yasaya aykırıdır.”

[11] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2012/2-686 Esas, 2013/67 Karar sayılı ve 16.01.2013 Tarihli Kararı: “İhtar isteğinde bulunabilmenin koşulu; boşanma davası açmak için belirli sürenin (dördüncü ayının) bitmesi yani, eşin terk eyleminin üzerinden en az dört ay geçmiş olmasıdır. Bu halde mahkemece verilecek ihtar kararında; davet edilen evin açık -ayrıntılı- adresi gösterilmeli, davet eden eş evde bulunmayacaksa evin anahtarının bulunduğu yer belirtilmeli; davet edilenin yol gideri konutta ödemeli olarak gönderilmeli ve özellikle davete iki ay içinde uyulması gerektiği, aksi halde bunun doğuracağı sonuçların neler olduğu, açıklanmalıdır.”

[12] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 2018/3075 Esas, 2018/7120 Karar sayılı ve 31.05.2018 Tarihli Kararı

[13] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 2018/2559 Esas, 2018/6246 Karar sayılı ve 15.05.2018 Tarihli Kararı: “Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kadının akıl hastalığı nedeniyle Türk Medeni Kanununun 405. maddesi gereği kısıtlanarak kendisine vasi atandığı anlaşılmaktadır. Davacı erkek tarafından akıl hastalığına dayalı (TMK m. 165) olarak açılmış bir dava bulunmamaktadır. Davalı kadının hareketleri iradi olmadığından, kusur yüklenemez ve Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesine dayalı “evlilik birliğinin sarsılması” hukuki sebebine dayanılarak boşanmaya karar verilemez. Erkeğin davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.”

Bu sayfayı paylaş: